22 Mart 2015

"happiness is a state, not a destination"

Charles Bukowski

"sarhoş olmayı hep sevmeye karar verdim. sıradanlığı alıp götürüyordu, sıradanlıktan yeterince sık uzaklaşabilirsen sıradan olmazdın belki"

"günlük hayatın sıkıntısından biraz silkeler insanı her şeyin aynı olmasından kişiyi bedenin ve aklın dışına çıkarıp duvara yapıştırır sanırım içmek ertesi sabah tekrar hayata dönülebilen ve her gün tekrarlanabilen bir intihar biçimidir"

"that's the problem with drinking, i thought, as i poured myself a drink. if something bad happens you drink in an attempt to forget; if something good happens you drink in order to celebrate; and if nothing happens you drink to make something happen."

beynim kaderime isyan ediyordu ve bu isyanı bastırmamın tek yolu içmek , içmek ve içmekti.

mahvolmuş hayatlar olağandır bilgeler için de ahmaklar için de. ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intaharların,ayyaşların,uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin. varoluşun menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar olağan bir parçası olduklarının

iyi olurdu buradan ayrılmak, gitmek artık, nalları dikmek, bütün anıları terk etmek filan, ama kalmanın da bir tadı var: kendilerini afet sanıp şimdi kirli dairelerinde sabırsızlıkla melodram dizisinin başlamasını bekleyen bütün o yavrular, ve bütün o delikanlılar, yıllık'larda pürüzsüz ciltleriyle bir gün önemli biri olacaklarından emin emin sırıtan, şimdi polis onlar, daktilograf, sosisli sandviç satıcısı, tımarcı, toz zerrecikleri, kalıp diğerlerinin ne olduklarını görmek güzel - yalnız banyoya girdiğinde aynayı es geç ve sifonu çektiğinde arkana bakma.

"ne kadar kolay,bütün yapmam gereken zeki ve parlak olmak. gerizekalı olmasaydım onlar gibi olabilirdim: her yerdeki hünerli ve başarılı sihirli insanlar gibi!"

"ucubeyiz. bunu idrak edebilsek kendimizi sevmeyi becerebileceğiz belki.içimizde dolanan bağırsaklarımızla, birbirimizin gözlerine bakıp, "seni seviyorum," derken içimizde yavaşça karbona dönüşen bokumuzla ve birbirimizin yanında osurmayız. her şeyin komik bir yanı var"

izahı güç. aşk kötü bir sözcük fakat sözün tam anlamıyla, aşıktık. bir kadınla sevişmeden onu gerçekten tanımanın mümkün olmadığından hiç kuşkum yok. ve ne kadar çok sevişirseniz birbirinizi o kadar iyi tanırsınız. ve iş görmeye devam ediyorsa, bunun adı aşktır. iş görmez olduğunda da, başkalarından farkınız kalmamıştır. seksin aşk olduğunu söylemiyorum; nefret de olabilir. fakat seks iyi ise, diğer şeyler girer devreye-elbisesinin rengi, kolundaki ben, çeşitli bağlılıklar ve kopukluklar; anılar, kahkahalar ve acılar.

güzellik diye bir şey yok, özellikle insan yüzünde. fizyonomi dediğimiz şey. hatlar arası uyum söz konusudur, matematikseldir. burun fazla göze batmasın, yanlar modaya uygun olsun, kulak memeleri fazla iri olmasın, saçlar uzun. genellemelerden oluşmuş bir serap. kimileri bazı yüzleri harikulade bulur, ama gerçekte, son kertede, değillerdir. sıfıra eşitlenmiş cebirsel bir denklem. "gerçek güzellik", tabii ki, kişilikte yatar. kaşların biçiminde değil. pek çok kadın bana beni harikulade bulduklarını söylemiştir. oysa benim yüzüme bakmak bir kase çorbaya bakmaktan farksızdır.

"sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla bir şeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?"

''televizyon denilen bu orospu çocuğunu seyredip sıkıntını dağıtmaya çalıştığında, yalnızca kendini kötü daha da kötü hissediyordun. bitip tükenmeden birbiri ardına anlamsız yüzler geçiyordu karşından. içlerinde birkaç tane ünlünün de bulunduğu sonsuz bir aptallar resmi geçidiydi televizyon. eğlence programları güldürmüyordu, dramalar da dördüncü sınıf şeylerdi.''

"kızlar uzaktan iyi görünüyor, güneş elbiselerinde ve saçlarında parlıyordu. ama yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince silahlanıp yeraltına gizlenmek istiyordum."

''saatin alarmı var asla kullanmam. insanın düzenini içgüdüleri belirler. gerizekalı adamın teki bana para veriyor diye kalkacak değilim. bedenim ne isterse o olur. o şimdilik bir birayı tercih ediyor. evet sabahtan başlıyorum. alkolik ölsem ne yazar? hiç değilse kafam iyi giderim.''

"i'm tired of seeing female faces, boobs retouched by botox strabordanti by necklines in competition, ass show, high heels and fetish hard tricks and gestures by tramps, now no longer distinguishable from those of the trade.i want to see women with their femininity in soft and kind gestures, smiles, graceful movements seductive, but mentioned by sweet words and decided at the same time. original and new thoughts. i would like to see independent women, not the man to whom succubi offered their dignity, females from hearts of ice melted, companions and friends of man, free and sincere."

inanmayacaksınız ama hayatlarını ihtilafsız ve endişesiz geçiren insanlar var. iyi giyinirler, iyi yerler, iyi uyurlar. aile hayatı yaşamaktan memnundurlar. arada sırada üzücü şeyler gelir başlarına ama fazla etkilenmezler, çok iyi hissederler kendilerini genellikle ve öldüklerinde kolay ölürler, genellikle uykuda.

MAVİ KUŞ

yüreğimde çıkıp gitmek isteyen,mavi bir kuş var.
ama ben onun için çok sertim.
kal orda diyorum, kal!
seni kimsenin görmesine izin vermeyeceğim...
yüreğimde çıkıp gitmek isteyen,mavi bir kuş var.
ama ben onun üstüne viski döküyorum,sigaramı üflüyorum.
ve fahişeler, barmenler ve manavhiçbir zaman orda olduğunu bilmezler.
yüreğimde çıkıp gitmek isteyen,mavi bir kuş var.
ama ben onun için çok sertim...
diyorum ki;çök oraya, herşeyimi bozmak mı istiyorsun?
işlerimi altüst mü etmek istiyorsun?
avrupa'daki kitap satışlarımı sabote etmek mi niyetin?
yüreğimde çıkıp gitmek isteyen,mavi bir kuş var.
ama ben çok zekiyim.
sadece bazen geceleri dışarı çıkmasına izin veririm.
herkes uyurken...
derim ki,orda olduğunu biliyorum,üzülme...
ve sonra yine içime saklarım.
ama biliyorum şarkısını hafifçe mırıldanıyor.
ölmesine izin vermiş değilim.
ve biz gizli anlaşmamızla öylece,uyuruz...
ve bu bir insanı ağlatacak kadar hoş...
ama ben ağlamam.ya siz?


BUHRAN

çok fazla 
çok az 
ya da çok geç 

çok şişman 
çok zayıf 
ya da çok kötü 

kahkaha 
ya da gözyaşı 
ya da kusursuz 
kayıtsızlık 

nefret edenler 
sevenler 

ellerindeki şarap şişelerini sallayarak 
önlerine çıkanları süngüleyip 
kadınların ırzına geçen ordular 

ya da ucuz bir pansiyon odasında 
Marilyn Monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar 

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık 
onu saatin kollarının ağır hareketlerinde 
bile görebilirsiniz. 

o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık 
onu Vegas'ta, Baltimore'da ya da Münih'te 
yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz. 

insanlar yorgun, 
hayat tarafından cezalandırılmış, 
ya sevgiyle ya da sevgisizlikle 
sakatlanmış. 

yeni hükümetlere ihtiyacımız yok 
yeni devrimlere ihtiyacımız yok 
yeni kadınlara ihtiyacımız yok 
yeni yollara ihtiyacımız yok 
şevkate ihtiyacımız var. 

müşfik davranmıyoruz 
birbirimize. 
müşfik davranmıyoruz. 

korkuyoruz. 
nefretin gücü simgelediğini 
sanıyoruz. 
cezalandırmanın 
sevgi olduğunu. 

daha az sahte bir eğitim bize gereken 
daha az kural 
daha az polis 
ve daha iyi öğretmenler. 

bir odada 
bir başına acı çeken 
öpülmemiş 
dokunulmamış 
bir başına bitki sulayan 
olsa da çalmayacak 
bir telefondan yoksun 
insanın dehşetini unutuyoruz. 

müşfik davranmıyoruz birbirimize 
müşfik davranmıyoruz birbirimize 
müşfik davranmıyoruz birbirimize 

boncuklar sallanır, bulutlar örter 
köpekler gül bahçesine işer 
bir çocuğun kafasını koparır cani 
dondurma külahından bir ısırık alır gibi 
okyanus bir gelip 
bir giderken 
anlamsız bir ayın esaretinde. 

müşfik davranmıyor insanlar birbirine.



Stanislav Yevgrafovich Petrov

Kesinlikle dogru zamanda dogru yerde olan bir adam, ve muhtemelen milyonlarin kurtaricisi, ancak yaptiginin buyuklugunun aksine neredeyse hic taninmayan bir kahraman. tam adi stanislav evgrafovich petrov'dur.

soz konusu olay 25 eylul 1983'te gercekle$mi$, o zamanlar yarbay olan petrov'un biraz da $ansinin yardimiyla verdigi dogru karar sayesinde dunya nukleer bir facianin e$iginden donmu$tur.

olayin oncesine donmek gerekirse, 1983 yili abd - sovyetler arasindaki gerilimin en yuksek noktaya tirmandigi zamanlardandir. abd 1982'den itibaren sovyetleri acik acik "kotuluk imparatorlugu" diye tanimlamaya ba$lami$ (bkz: evil empire), iki taraf da digerinin bir nukleer saldiriyi ilk once ba$latacagini du$unerek surekli diken ustunde durmu$, ba$kan reagan* 23 mart 1983'te yaptigi konu$mada (star wars adiyla da bilinen) sdisisteminden bahsetmi$, sovyetler de boyle bir sistemin varliginin abd'nin ilk saldiriyi yapma cesaretini artirdigini du$unmeye ba$lami$, sonuc olarak sovyetler yonetimi de yapilacak en akillica $eyin boyle bir durumda en hizli $ekilde kar$i saldiriyi ba$latmak olduguna karar vermi$tir.

iki tarafta da ya$anan bu buyuk parayonanin uzerine bir de 1 eylul 1983'te sovyetlerin cogu abd vatanda$i olan 269 ki$iyi ta$iyan bir kore yolcu ucagini* du$urmesi ortami iyice germi$, bu yedikleri bokun uzerine kgbde tuy diker gibi "bu durum bir nukleer saldiri ba$langici olabilir" tarzinda gizli raporlar hazirlami$tir.

asil olaya, yani yakla$ik 3.5 hafta sonraki 25 eylul'e donersek, stanislav petrov'un ba$inda bulundugu uydu sisteminin gorevi yakla$an olasi bir nukleer ba$ligi tespit etmek, dolayisiyla petrov vasitasiyla sscb hukumetinin olaydan haberdar olmasiydi.

boyle bir durumda bunun anlami kesin ve net olarak (belgelere dayanacak $ekilde) sscb'nin bir kar$i saldiri ba$latmasiydi ve bu durumda kilit noktada (yani tespit sistemi ile hukumet arasindaki birim) yarbay petrov bulunuyordu.

moskova'ya yakin konu$lanmi$ sistemin ba$inda olan petrov, yerel saate gore 00:40 civarinda bir uyariyla kar$ila$ti, erken uyari sisteminee gore sovyetler'e dogru gelmekte olan bir nukleer fuze ate$lenmi$ti. petrov bunun yanli$ bir alarm oldugunu du$undu, basitce bir mantikla; boyle bir durumda abd'nin tek bir nukleer fuzeyle degil, bir coguyla saldiracagini du$unuyordu.

ama tam bu alarmin arkasindan muhtemelen hayatinin en zor kararini vermek zorunda kaldi, cunku cok kisa sure araliklarla uyari sistemi ikinci, ucuncu, dorduncu ve be$inci fuzenin de sscb uzerine dogru gelmekte oldugu yonunde bir uyari verdi. daha onceden sistemin guvenilirligi uzerine bazi endi$eler dile getirildiyse de durum cok ciddiydi, emin olmayan petrov hukumete haber vermek icin yalnizca bir kac dakikasi oldugunu biliyordu. standart radarlar ufuk otesi mesafeyi tarayamadigi icin onlardan bilgi alinamiyordu ve alabilmek icin muhtemel nukleer fuzelerin yakla$masini beklemek sscb'nin kar$i bile koyamadan mahvolacagi anlamina geliyordu.

o anda aklindan neler geciyordu bilinmez, petrov hicbir $ey yapmadan beklemeyi ve bunun yanli$ bir uyari oldugunu du$unmeyi tercih etti. yanilmasi durumunda kisa bir sure sonra sovyetler cok ciddi bir felaketle yuzyuze gelecekti. 

dakikalarin ardindan, hicbir $ey olmadi ve petrov bunun bir yanli$ alarm oldugu konusundaki sezgisine guvenerek belki de dunyayi yanli$ bir uyari sistemi yuzunden ba$layacak salakca bir nukleer felaketten korumu$tu (sscb'nin dagilmasindan sonra ortaya cikan belgelere gore de boyle bir durumda sscb'nin izlemeyi kararla$tirdigi strateji kesindi: elindeki tum nukleer gucle bir kar$i saldiri ba$latmak), o gun gorevi oldugu $ekilde hukumet ile temasa gecseydi yuksek ihtimalle dunyanin ba$ina gelecek olan da buydu.

bu olayin ardindan petrov defalarca sorguya cekildi, askeri uygulamalara kar$i geldigi ve guvenilir bir asker olmadigi icin i$ini kaybetti, once daha kucuk bir mevkiye du$uruldu, daha sonra da emekli edildi. sovyetler tarafindan bundan ba$ka bir odul ya da ceza kendisine verilmedi. 

askeri guvenlik dogrultusunda petrov'un yaptiklari 1998'e kadar gizli kaldi, alarmin da bir hata sonucunda ortaya ciktigi aciklandi (burada hadi ya diyoruz). dunya da ancak yillar sonra kahramanini taniyabildi. bu tur durumlarda da ali$ildigi uzere petrov $u an nispeten fakir bir durumda emekliligini geciriyor. kendisine sscb/rusya tarafindan herhangi bir pozitif yaptirim uygulanmasa da 21 mayis 2004'te association of world citizens tarafindan "world citizenship award"* verildi.

ironik bir not olarak aslinda stanislav petrov'un gorev cizelgesine gore o gun izinli oldugunu da ekleyelim. yerinde ba$ka bir subay olmasi durumunda da muhtemelen dunya bunun tam tersi bir senaryoyla kar$i kar$iya kalacakti.


Ocak 1990'da Suriye'nin Düşürdüğü Türk Uçağı

Suriye'nin; 21 ekim 1989 tarihinde, hatay samandağ üzerinde uçmakta olan tapu ve kadastro genel müdürlüğü'ne ait, adana'dan kalkan, tc-kun isimli, britten-norman bn-2a-3 islander tipi fotogrametri uçağını, türkiye(hatay) - suriye(idlib) sınırını 20 kilometre ihlal ederek, suriye hava kuvvetlerine ait iki adet mig-21savaş uçağı ile vurarak düşürmesi olayıdır.

saldırı sonucunda pilotlar : talat gencer – faik aytan, teknisyenler : fikri köşker - yusuf gören - selahattin çelikşehit olmuşlardır.

1 ekim 1989'da dönemin başbakanı turgut özal'ın; suriye'yi, hatay üzerinde hak iddiası ve pkk'ya destek olmaması konusunda sert bir dille uyarmasına, suriye tarafından yapılmış bir misilleme olarak değerlendirilmiştir.

o dönem gündemi meşgul eden, 31 ekim 1989 günü yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle kamuoyunu fazla meşgul etmemiştir.

saldırı sonucunda yine 21 ekim 1989 gününde suriye'nin ankara büyükelçisi dışişleri bakanlığına çağırılarak şiddetle protesto edilmiş, ve saldırı hakkında ayrıntılı bilgi istenmiştir.

17 kasım 1989'da türkiye suriye'den 14 milyon 651 bin dolar tutarında tazminat talebinde bulunmuştur.

8 aralık 1989 tarihinde suriye ile yapılan görüşmede suriyeli yetkililer tarafından olayın sorumlusu olan 2 adet pilot ve 1 adet yer görevlisinin tutuklandığı bildirilmiştir.

17 ekim 1990'da suriye 3 milyon 430 bin dolar tutarında tazminat ödemeyi kabul etmiştir.

Detaylar;

suriye 5 cana ve bir uçağa karşılık, bir uçak parası kadar bile tazminat vermemiştir
"türkiye 14 milyon istemiş, ama suriye sadece 3 milyon vermiştir.''

suriye makamları, "pkk'nın yerden açtığı ateşle vurulmuş olabilir" diye açıklama yapmıştır. Daha sonra olay yeri yakınlarında bulunan mig-21'lerin topuna ait boş kovanların delil olarak gösterilmesiyle çark etmişlerdir.


Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök önemli bir arşiv çalışmasıyla 1990 yılında yaşanan bir başka Suriye krizinin detaylarını açıkladı. Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait 2 Mig uçağının bir Türk harita uçağını düşürdüğü olayı şimdilerde yaşanan krizle kıyaslayan Özkök, 90’da yapıldığı gibi teknik detayların açıklanması gerektiğini yazdı.
22 yıl önceki krizde dönemin üst düzey bir Dışiişler bürokratıyla yaptığı görüşme sonunca Hürriyet’in manşetinde Suriyeli pilotların üsleri ile yaptığı konuşmaların kayıtlarını yayınlayan Özkök aynı şeyin şimdi de yapılması gerektiğini söyledi.

İşte Özkök’ün "O günkü haber kaynağımı açıklıyorum" başlıkılı yazısı:

8 Ocak 1990 günü akşamüzeri, bir haber kaynağı ile, gazetecilik hayatımın en ilginç konuşmalarından birini yaptım.
Suriye Hava Kuvvetleri’ne ait 2 Mig uçağı, bir Türk harita uçağını düşürmüştü.İki ülke arasında bugünkü gibi büyük bir tartışma sürüyordu.Abdullah Öcalan’a verdiği destek nedeniyle, Suriye’ye karşı çok öfkeli olan Türk kamuoyu infial halindeydi.Dışişleri Bakanlığı, Suriye uçaklarının, silahsız uçağımızı, Türk hava sahasında uçarken vurduğunu iddia ediyordu.Ama ortada somut bir delil yoktu.

Konuştuğum kişi, Dışişleri’nin çok üst düzey bir yetkilisiydi. Bana “Elimizde, Suriyeli pilotların üsleri ile yaptığı konuşmaların kayıtları var” diyordu.Ama kayıtları vermiyordu.İki saat boyunca kendisini ikna etmeye uğraştım.Vermedikleri takdirde ikna edici olamayacaklarını anlattım.Sonunda, o konuşmaların kayıtlarını verdi.Gazete baskıya girmişti. Haberi, ancak şehir baskılarına yetiştirdik.Bu müthiş haber, 9 Ocak 1990 günkü Hürriyet’te yayınlandı.O günlerde haberi veren kaynağı açıklamamıştım.Şimdi açıklıyorum.Veren kişi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Tugay Özçeri’ydi.Çok genç yaşta kaybettiğimiz fevkalade bir diplomattı.


YAYINLADIĞIMIZ KAYITLAR İKİ GERÇEĞİ AÇIKÇA GÖSTERİYOR
Olay anında Türk Genelkurmayı Suriye uçağının pilotuyla yerdeki radar istasyonu arasındaki konuşmaları kaydetmişti.
Bu konuşmalar iki gerçeği apaçık ortaya koyuyordu:

- Suriye uçakları, Türk harita uçağını bilerek düşürmüştü.
- Konuşmalar, uçağın Türk sınırları içinde düşürüldüğünü de açıkça ortaya koyuyordu.
- Bu kayıtlar daha sonra Suriye yetkililerine teslim edilmiş, ama Esad yönetiminden cevap gelmemişti.

O gün kule görevlisi ile Mig uçağının pilotu arasında şu konuşmalar geçiyor:

Kule görevlisi: Bilginiz olsun. Hudut üzerinde bir hedef var. Silahlarınızı açın. Sınırı geçtiği an düşüreceğiz. Hedef irtifası. Üç kilometre yavaş gidiyor.

Pilot: Anladım. Biraz alçalırız.
- “Anladım. Biraz daha sağa dön.”
- “Anladım. İrtifam 4 bin metre.”
- “Dikkat edin. hedef Suriye tarafında değil. Ama topraklarımıza girerse düşürün.”
- “Anladım.”
- Hedef size göre saat 11 istikametinde, mesafe 22 kilometre.
- “Anladım. Hedefe ne alacağım? Roket mi, top mu?”
- “Anlamadım.”
- “Roket mi, top mu atacağız?”
- “Dur, bekle. Sakın ateş etme. Emri bekle.”
- “Anladım.”
- “Hedef yaklaşıyor.”
- “Anladım.”

Bu arada iki uçağın pilotu kendi aralarında konuşmaya başlıyor:

- Birinci pilot: “Hedefe iyi bak, görüyor musun?”
- İkinci pilot: “Gördüm.”
- “İyi gördün mü?”
- “Evet, hedefi görüyorum. Şu an senin solundayım.”
- Ben şu anda hedefin üzerine gidiyorum. Senin solundayım. Hedef ilerde.”

Tekrar kule devreye giriyor.

- Kule görevlisi: “Hedefi gördünüz mü?
- “Evet görüyoruz.”
- “Öyleyse üzerine gitmeye devam edin. Hedef üzerinde durun.

Bu arada Birinci Mig’in pilotu ikincisine talimat veriyor:

- “Hedefi vur ve düşür.”

Aynı anda kule bundan habersiz, talimatlarına devam ediyor.

- Kule görevlisi: “Hedef üzerinde 180 derece istikametinde devam et.”

Ancak birinci Mig’in pilotu bunu dinlemiyor, ilk talimatında ısrar ediyor.

- “Hedefi vur.”

Tekrar kule devreye giriyor

- Kule görevlisi: “Sola dön, topraklarımız istikametinde devam et.”

- Pilot: “Anlaşıldı, dönüyorum.”

Bu sırada ikinci pilot birinciyle konuşuyor:

- İkinci pilot: “Hedefi vurdum. Dönüş istikametindeyim. Doğrudan iniş istiyorum.”

Tam o sırada kule işin farkına varıyor ve uyarıyor.

- “Yahu, ben sana hedefi vur mu dedim. Hedef istikametinde devam et dedim. Artık dönün.
- “Tamam.”
- “Hakikaten uçağı düşürdün mü?”
- “Düşürdüm.”
- “Hedefi düşürdün mü?”
- “Evet diyorum. Yere düştüğünü hâlâ görüyorum.”
- “Yahu sen ne yaptın?”
- “Hedefi düşürdüm.”
-  Hemen geri dön.”
- “Zaten dönüyorum.”

Bu arada birinci pilot da ikinci pilotun hedefi düşürdüğünü bildiriyor.
Kule ise bu olayı kapatmaya çalışıyor.

- “Sen hedefi vurmadın. Dönmeye devam et.”
- “Anladım.”
- “Hedefi vurmuş. Biz size, hedefin bizim tarafa geçmesi halinde düşürülmesini söylemiştik.
- “Anladım.”
- “Hedefin türü neydi?”
- “Hafif bir pervaneli ziraat uçağıydı.”
- “Tamam, dönün. Meydanı gördün mü?”
- “Gördüm.”

Suriye’nin Hamah ve Shinsar’da bulunan Kuzey Bölge Radar Önleme kontrol kuleleriyle iki Mig uçağı pilotu arasında geçen konuşmaların ana hatları böyle.Belki Türkiye’nin bugün de yapması gereken şey budur. Yani kayıtları açıklamak.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

bu olaydan sonra türk savaş uçakları, onlarca uçakla 3-4 ay gibi bir süre boyunca suriye hava sahasını düzenli olarak boydan boya ihlal etmişler ve suriye'yi özür dileme durumuna getirip tazminat alınmasını sağlamışlardır.


-



Pzkpfw Vib Tiger II

tiger ii, çok güçlü ve isabetli 88mm kwk 43 l/71 topuyla donatılmıştı. piyadeye karşı yakın savunma silahı olarakta biri gövde önünde diğeri de tarette olmak üzere iki adet mg34 makineli tüfeğine sahipti. üçüncü birmg34 ise uçaksavar görevi için kuleye takılabiliyordu.

şüphesiz en etkili alman tankıdır. hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki savaşın sonuna dek müttefikler kingtiger'a karşı durabilecek bir tank yapamadılar. savaşın son günlerinde getirilen amerikan yapımı 'm26 pershing' tankı bile kingtiger'a ciddi bir rakip değildi. 10km'lik menzile sahip uzun namlulu güçlü topu sayesinde müttefiklerin sherman serilerini ve sovyet t-34/85 serilerini önden 3500m mesafeden imha edebiliyordu.kalın ve eğimli zırhı çok yakın mesafeden gelen mermilere bile dayanabiliyordu. gerçektende savaş sırasınca kingtiger'ın ön zırhının delindiğine dair hiçbir kanıt yoktur. müttefikler kingtiger'ı ancak uçaklarla ya da çok yakın mesafelerden (300-500 metre civarı) yandan veya arkadan anti-tank silahlarıyla vurabiliyorlardı. bütün bu avantajlarına rağmen, kalın zırhı onu çok ağır kılıyordu. hızı panther kadar yüksek olmasada bu ağırlıkta bir tank için oldukça iyi sayılırdı. en büyük dezavantajı çok yüksek yakıt tüketimiydi. 100km gidebilmek için 500 litre benzine ihtiyacı oluyordu. savaşın son aylarında alman ordusunun içinde bulunduğu yakıt kıtlığı göz önüne alınırsa bu dezavantaj daha da ön plana çıkar.

aralık 1943-mart 1945 arasında sipariş edilen 1500 taneden ancak 489 adeti üretilebildi. bunda, kingtiger'ın compleks parçaları, maliyetinin yüksek olması ve üretiminin zaman alması gibi etkenlerin yanı sıra malzeme kıtlığının da rolü büyüktü. üretilen 489 adetten 150 kadarı waffen ss'e (ssspzabt - schwere ss panzer abteilungen - ağır ss panzer birlikleri oluşturulmak suretiyle) diğerleri wehrmacht'a verildi. kingtiger ilk defa mayıs 1944'te minsk'te düşman karşısına çıktı. görev aldıkları her cephede üstün başarılar kazandılar. ancak müttefiklerin kesin hava hakimiyeti karşısında acı sonu geciktirmekten başka birşey yapamadılar.

"bir gün bir kingtiger tankımın 200 metre kadar yakınına geldi ve tankımı vurdu. bizim müfrezeden 5 sherman 200 ile 500 metre mesafelerden ateş açtılar.bütün atışlar hedefi bulmasına rağmen mermiler kingtiger'ın ön zırhından sekti.eğer kingtiger gibi bir tankımız olsaydı şu an hepimiz evde olabilirdik." başçavuş clyde d. brunson, 2.zırhlı tümen, 1945.

"bollersdorf ile straussberg arasındaki yolda 11 joseph stalin ii tankı duruyor, köyün öteki ucunda ise 120-150 civarında düşman tankı yakıt ve cephane ikmali yapıyorlardı.ateş açtım ve yolun başında ve sonunda duran iki jsii tankını vurdum, arada sıkışan diğerleri kolay yemdi.cephanem bitene kadar savaştım.o gün toplamda 39 tank imha etmiştim." ss-hauptscharführer karl körner , iii.panzer kolordusuna bağlı ssspzabt 503 ,doğu almanya , nisan 1945.

teknik özellikler

ağırlık 68000kg
mürettebat 5 kişi
motor maybach hl 230 p 30 / 12 silindir / 700hp
hız yolda 35-38km/h arazide 17km/h 
menzil yolda 170-120km arazide 80km 
yakıt kapasitesi 860 litre 
uzunluk 7.26m (topsuz)10.28m (top ile) 
genişlik 3.65m 3.75m 
yükseklik 3.09m 
silah donanımı 88mm kwk 43 l/71 & 3 x 7.92mm mg34/42(1 x mg - gövdede)(1 x mg - tarette)(1 x mg - komutan kulesinde) 
cephane 88mm - 80 adet (porsche) / 86 (henschel) adet7.92mm - 5850 adet 
zırh (mm/açı) taret önü 180/9porsche tareti önü 60-110/roundön üst gövde 150/50ön gövde 100/50taret yanı 80/21porsche tareti yanı 80/30üst gövde yanı 80/25gövde yanı 80/0taret arkası 80/21porsche tareti arkası 80/30gövde arkası 80/0üst/alt taret 40/78 / 40/90üst/alt porsche taret 40/77 / 40/90üst/alt üst gövde 40/90üst/alt gövde hull: 40-25/90top önyüzü saukopfblende 

30 derece eğimli zırhı delme mesafesi

cephane 100m 500m 1000m 1500m 2000m panzergranate 39 203mm 185mm 165mm 148mm 132mm panzergranate 40/43 237mm 217mm 193mm 171mm 153mm pzgr.39 (ap) - normal zırh delici mermi pzgr.40/43 (apcr) - tungsten çekirdekli zırh delici mermi 

çeşitli versiyonları

befehlswagen tiger ii ausf. b - komuta tankı bergewagen - çekici tank (18 adet üretilmiştir) jagdpanzer jagdtiger ausf. b - tank avcısı grille 17/21/30/42 - prototip aşamasında kalmıştır


Aleksandr ZUYEV

merkezi gürcistan sovyet sosyalist cumhuriyeti başkenti olan tiflis’te 34’üncü va (vazduşni armi=hava ordusu) bulunuyordu. 35 adet mig-29a’yı içeren bu hava ordusunun 176’ncı iap (istrebitelny aviapolk= av hava birliği) de batum’a pek uzak olmayan tskhakaya hava üssü’nde konuşlanmıştı. bu birlikte görevli olan binbaşı aleksandr m. zuyev vvs’nin (vayenni vazduşni sili= kelime karşılığı “hava savaş güçleri” olup sovyet hava kuvvetleri manasına gelmektedir) birinci sınıf savaş pilotlarındandı. ancak üstleri tarafından bozuk karaktere sahip, egoist biri olarak tanımlanıyordu. takma adı da “cep napolyonu”ydu. vvs deneme pilotu okulu’na müracaat etmesine rağmen kabul edilmemiş, kötü sicili nedeniyle de geçici olarak aktif görevden alınmıştı; hatta ordudan ihraç edilmesi bile düşünülüyordu. tabii bunların tamamı rus tarafının prezentasyonuydu. yukarıdaki ifadeler yefim gordon’un “mikoyan mig-29 fulcrum” kitabının 104’üncü sayfasında aynen yer almaktadır. zuyev ise amerikalı’lara daha sonra vereceği ifadelerde sağlık nedenleriyle aktif görevden uzak kaldığını söyleyecektir.

binbaşı zuyev uzun zamandır batı’ya iltica etmeyi düşünmektedir. bunun en kolay yolunun savaşa hazır durumda bekliyen, silah donanımlı qra uçaklarından birini çalmaktır. 20 mayıs 1989 akşamı elinde, içine uyuşturucu katılmış içki ve sigaralarla birlikte üsteki nöbetçi pilot arkadaşlarının yanına gelir. getirdikleri arkadaşlarına ikram edip hoşça bir vakit geçirmeye başlarlar. içki ve sigaraların içinde uyuşturucu maddeler etkisini göstermeye başlayınca emin olmak için bir süre daha bekler ve sonra ilk işi olarak telefon kablolarını keser. amacı arkadaşlarının birinin ayılıp ta durumu ihbar etmesini önlemektir. odada hazır bulunan uçuş kıyafetlerinden birini giyip hazır durumda bekleyen mig-29’lardan birinin yanına gider. uçağı uçuşa hazırlamaya başlar. ancak mahaldeki nöbetçilerden biri durumdan kuşkulanır. çünkü bu hazırlık işlemlerini astsubay rütbesindeki silah ve uçak teknisyenleri yapmaktadırlar. zuyev’e bağırarak ne yaptığı sorar ve uçağın başından çekilmesini söyler. aralarında çıkan münakaşa sırasında zuyev makarov marka tabancasını çekerek ateşler. bu arada nöbetçi de kalaşnikof’unu ateşlemiştir. zuyev sol kolundan yaralanır. ancak nöbetçiyi saf dışı bırakmıştır. diğer nöbetçilerin yaklaştığını görünce uçağın kanat altı pilonlarına yüklü olan iki adet r-27 ( aa-10 “alamo”) orta menzil ve dört adet r-73 ( aa-11 “archer”) yakın döğüş füzelerinin uçuştan önce çıkarılması gereken koruyucu plastik başlıklarını dahi çıkaramadan uçağa binip motorları çalıştırır. hızlı bir şekilde taksiruttan pist başına gidip havalanır. tekrar geri döner. amacı ish-301 30 mm otomatik topu ile uçuşa hazır diğer qra uçaklarına hasar vererek havalanmalarına engel olmaktır. ama silahı çalışmayınca yönünü karadeniz’e doğru çevirir. amacı denizi yalarcasına alçaktan uçup trabzon havaalanı’na inmektir. çünkü burası üsten yaklaşık 10 dakikalık mesafededir ve en güvenli iltica noktasıdır.

binbaşı zuyev’in havalanmasından sonra üste alarm verilir. üste hazır bekliyen ikinci mig-29a zuyev’in kalkışından yedi dakika sonra onu havada yakalayıp imha etmek için kalkışa geçer kalkışa geçer. yakındaki bir üsten de iki mig-29 12 dakika sonra kalkar. her üçü de aa füzelerini aktive ederler. zuyev’i çok alçaktan uçtuğu için bulamazlar. o zaten son uçaklar kalkmadan önce türk hava sahası’na girmiştir. burada en enteresan konu tskhakaya hava üssü’nde yalnız iki adet qra uçağı olmasıdır. zuyev birini çaldığı için onu takip edebilecek tek uçak kalmış, neticede komşu üsten yardım istenmiştir. ben bunun doğru olmadığına inanıyorum. türkiye’deki qra ve sas’lerin bulunduğu üsleri yıllar önce askerliğim sırasında görevli olarak gezmiştim. her üste tam donanımlı ve kalkışa hazır dört uçak bulunmaktaydı. ayrıca birkaç dakika içinde hazır hale gelebilecek dört uçak ta yedekte beklemekteydi. nato ülkelerindekiş durum böyle olunca rus’ların iki uçakla yetinmeleri söz konusu olamaz. bu durum rus’ların reddettikleri fakat binbaşı zuyev’in israrla ifade ettiği hususun daha doğru olduğunu akla getirmektedir. zuyev kalkıştan sonra üsse dönmüş, ish-301 ile yerdeki qra uçaklarını taramıştır. bundan dolayı üsten tek uçak havalanabilmiş, komşu üsten de destek istenmiştir.

biz zuyev’in macerasına kaldığı yerden devam edelim. binbaşı havalanıyla veya türk radarları ile temas kurup iltica ve iniş müsaadesi talebinde bulunmaz. çünkü tespit edilememiştir. trabzon havaalanına yaklaşır, inişini yapar ve uçağını yolcu salonunun doğusundaki hangarlardan birinin önüne park eder. o saatlerde havaalanı kapalıdır ve alanda tek bir silahlı nöbetçi vardır. o da herhalde “ bu saatte niye bir türk savaş uçağı geldi” diye kendi kendine soru sormuş, bir anlam veremeyip dudağını bükmüş ve görevine devam etmiştir. yaralı zuyev uçağını park ettikten sonra yürüyerek alandan çıkar; kan kaybetmektedir. amacı bir an önce bir hastaneye gidip gerekli müdahaleyi yaptırmaktır.

bundan sonrasını “www.tayyareci.com” üyesi sevgili doktor azmi tellioğlu’nun ağzından dinleyelim. “ zuyev uçağını park edip havaalanını terk ettikten sonra hastaneye gitmek için bir vasıta aramaya başlar. karşısına bir taksi çıkar. gecenin o saatinde trabzon havaalanı kapalı olduğu için taksi bulmak imkansızdır. ancak bu havaalanının özel bir durumu vardır. trabzon havaalanı deniz kenarındadır ve pist denize paralel uzanmaktadır. kara tarafından da trabzon-rize karayolu geçmektedir. havaalanının yolcu girişinin karşısında dört-beş tane kasap dükkanı vardır. ama bu kasaplar bildiğiniz kasaplardan değildir. et satarlar ama esas olarak mangal verirler. trabzon’lular çoğu zaman buraya gelip kasaptan aldıkları etleri pişirir, rakıyla da kafaları bulurlar. zuyev’in havaalanı dışına çıktığında böyle bir trabzon’lu taksi şöförü efkar dağıtmak için orada demlenmekteymiş. zuyev ona birşeyler söyleyince önce anlamamış ancak el kol işaretleriyle anlaşmışlar ve neticede onu hastaneye götürmüş. o anda nöbetçi doktor bendim. kolundaki kurşun yarasına ilk müdahaleyi ben yaptım. durumu gerekli lokal mercilere bildirdim. böylece mig-29’un inişi ve binbaşı zuyev’in türkiye’ye ilticası resmen belgelenmiş oldu.”

aynı günün sabahı sovyetler birliği türkiye’den resmen uçağı binbaşı zuyev’i adi suçlu olarak geri istedi. amerika’lılar da uçağın iade edilmemesi için israr ediyorlardı. amaçları japonya’ya iltica eden mig-25’de olduğu gibi uzun süre trabzon’da tutmak, uçağın her tarafını inceliyebilmekti. ancak türk hükümeti sovyet tarafına uçağı istedikleri zaman gelip alabileceklerini bildirdi. ilticanın üzerinden 30 saat geçtikten sonra, 22 mayıs 1989 sabahı bir ilyushin il-76 ile rus teknisyenler grubu trabzon’a geldi. bakım ve kontrolunu yapıldıktan sonra mig-29 gelen rus pilot kumandasında havalandı, türk hava sahası'nı terk edene kadar merzifon 5.ana jet üs'ten gelen iki adet f-5a'nın rekakatinde uçtu .

eski sovyet pilotu ve binbaşısı aleksandr zuyev amerika birleşik devletleri’ne gitmek istediğini bildirince cia ajanları refakatinde amerika’ya gitti. orada herhalde mig-29 ile ilgili bildiği herşeyi anlatmıştır. abd’li ajanların hayatlarında ilk sefer hms (helmet mounted sight-kaska monteli görüş) ile nişan ve ateş olanakları, radar kullanmaksızın 10-15 mil mesafeye kadar hedef tespit ve izleme olanağı sağlıyan irst/ls (infrared search and tracking/laser search= infraruj arama ve izleme/lazer arama) ile karşılaştılaştıklarında yüzlerinin ne hal aldığını özellikle görmek isterdim.

zuyev yalnız mig-29 hakında değil, kore hava yolları uçağının düşürülüşü ile vietnam’da yakalanan usaf pilotları hakkında da çok detaylı bilgiler vermiştir.

kgb devamlı zuyev’i aradı. öldürmek için değil, geri götürebilmek için. ama çok yoğun bir cia koruması altındaydı; değil görüşmek yanına yaklaşmak dahi mümkün değildi. sovyetler birliği çöktükten sonra kgb de çöktü. sinirli anti-komunist kalabalık moskova’daki kgb merkez binası önündeki, kurucusu derjinski’nin heykelini, boynuna ilmik geçirircesine çelik halatla yerinden söküp bilinmeyen bir yere götürdüler. mig ve sukhoi kapitalist düzene uyarak o “en gizli” uçaklarını uluslararası havacılık fuarlarında müşteri bulabilmek amacıyla sergilemeye başladı, hem de bütün detaylarıyla. böylece zuyev de hareket serbestisine kavuştu; özel pilotluğa ve eğitmenliğe başladı. bu arada kaçış hikayesini anlatan “fulcrum” isimli bir de kitap yazdı.

2001 yılında washington eyaletinin seattle kentinde uçuş öğretmenliği yapıyordu. 14 haziran 2001 yılında yakovlev yak-52 modeli uçakta jerry warren ile birlikte uçarken bilinmeyen nedenle uçak düştü ve her ikisi de öldü..



1 Eylül 1983 Güney Kore Yolcu Uçağının Düşürülmesi

herhangi bir sovyet uçağı gece vakti müttefik hava sahasına haber vermeksizin girip, hava/kara sınırı boyunca ilerlemeye kalkarsa başına gelecek olan şeyin sovyetler birliği hava sahasında yaşanmasıdır.

söz konusu uçak her uçak kazasında olduğu gibi birden fazla sebebin birleşmesi ile düşmüştür/düşürülmüştür:

- alaska'dan kalkan uçağın sovyet hava sahasına girmeden güney kore'ye ulaşması için uçuş bilgisayarına daha önceden belirlenmiş noktaların girilmesi gerekmektedir. bu şekilde uçak büyük okyanus üzerine doğrudan bir çizgi yerine yay rotası takip ederek sovyet hava sahasını ihlal etmeden son noktasına uçuş bilgisayarı aracılığı ile ulaştırılır. uçağın pilotları bu koordinatları doğru girmelerine karşın uçuş bilgisayarını bu noktaları takip edecek şekilde ayarlayacak son kontrolü açmayı unuturlar. durum böyle olunca uçuş bilgisayarı kalkış noktası ile varış noktası arasında düz bir çizgi çeker ki bu çizgi sovyetler birliği'nin bırak karasularını, topraklarını bile ihlal etmektedir. soğuk savaş sırasında her iki kampın uçakları birbirinin havasahasına izin almadan giremiyordu.


- uçağın pilotları büyük okyanus üzerinde ilerlerken herhangi bir sivil müttefik radarının kapsama alanı dışındaydılar. bu sırada tokyo'daki kuleye önceden planlanmış uçuş rotalarına göre nerede olduklarını bildirdiler; o sırada o rotanın epeyce dışındaydılar.

- abd o dönemde sovyetler birliği'nin füze denemelerine karşı tetikteydi ve bu denemeleri gözlemlemek için askeri istihbarat/savaş uçakları ile sovyet hava sahasını düzenli ve gizli bir şekilde ihlal ediyordu. sovyetler birliği de bunu bildiğinden o bölgedeki denetimi fazlasıyla sıkılaştırmıştır. üstelik o gece sovyetler bölgeye 4 motorlu bir abd keşif/gözlem uçağının geleceğinden haberdardır; şansa bak ki 4 motorlu boeing 747 ile abd keşif uçağı aynı zamanda aynı bölgeye girerler.



- korean air lines flight 007 uçuş sırasında aynı şirketin aynı rotada kendisinden 1 saat kadar gerideki bir başka uçuşla telsiz "muhabbeti" yapar. konuşma sırasında geride olan uçak 007'ye rüzgar durumu ve yönü ile ilgili bilgi de verir; 007'nin kaptan pilotu kendisine verilen rüzgar yönünün kendisinin içinde bulunduğu ile tam olarak ters yönde olduğunu farketmesine ve aynı rota üzerinde böyle bir şeyin gerçekleşmesinin epeyce zor olduğunu bilmesine karşın olaya uyanamaz.

- uçağın diğer uçak ve kulelerle olan telsiz iletişimi sovyetler tarafından dinlenmektedir ama soğuk savaş'ın yeniden zirve yaptığı dönemde bu konuşmaların doğallığı yadsınır.

- uçak ilk hava sahası ihlalini kamçatka üzerinde gerçekleştirince sovyetler uçağı takip etmeleri için avcılarını yollarlar ama onlar yetişinceye kadar uçak sovyet hava sahasından çıkıp uluslararası hava sahasına girmiştir. günümüzde ege üzerinde bile bir hava sahasından çıkıp diğerine girmenin askeri uçak ekme yöntemlerinden biri olduğu düşünülürse sovyetler'in niçin iyice kıllandığı anlaşılacaktır; hele ki bölgede bir abd casus uçağının varlığından haberdarken. uçak sahalin adası üzerinde tekrar tespit edilince sovyetler bu defa uluslararası hava sahasına girmeden yakalamak için olaya fazlasıyla odaklanır.

- sovyet su-15'i b747'yi yakalayınca uçağın sivil renklerle boyandığını ve kuyruk/kanat uçlarındaki ışıklandırmaları farkeder. ama bunların yakalanınca uluslararası hava sahasına çıkmak için zaman kazanma kamuflajı olduğundan şüphelenir; bölgede olduğu bilinen casus boeing rc-135 de, sivil boeing 747 de 4 motorlu idi. sovyet pilotu kendisine sorulmadığından merkeze uçağın şekli hakkında bilgilendirmede bulunmaz.

- su-15 uyarı ateşi açar ama uyarı ateşinde kullanılması gereken boyalı fişeklerden o su-15'te yoktur. zaten takipten ziyade it dalaşına geldiğinde çatışmada kendisine dezavantaj sağlayabilecek boyalı fişekleri bulundurmaması şaşırılacak şey değil... ayrıca uyarı ateşinin yapıldığı sırada kaptan pilot yolculara kahvaltı saati bilgilendirmesi yapmaktadır; atış seslerini duyamamış olması muhtemeldir.

- yıllar sonra su-15'in pilotu kendisi ile yapılan röportajda b747'nin kokpit görüş mesafesine kadar yaklaşıp paralel uçuş yaptığını söyler. gece uçuşunda ışıklandırılmamış askeri uçağı görmek pek kolay bir şey değildir.

- b747 vurulmadan kısa süre önce tokyo'daki kuleden aldığı izinle yakıt tasarrufu için daha yüksek irtifaya tırmanmaya başlar. bu aynı zamanda tırmanış esnasında uçağın paralel seyir hızında hızlı bir düşüş anlamına gelmektedir. sovyet pilotu o anda uçağın kendini ekmeye çalıştığına, stall'a zorladığına ve hatta daha da kötüsü önüne alıp vurmaya çalıştığına kanaat getirir. merkezden yöntem belirtmeksizin "yok et" emri gelince de uyarı atışları esnasına epeyce mermi harcadığını farkeder. üstelik uçak tekrar uluslararası hava sahasına çıkmak üzeredir. bunun üzerine sert bir dönüş yapar, "sen kaşındın" deyip afterburner'ı kökleyerek b747'nin 2000 metre kadar altına iner, roketleri açar, burnu sertçe yukarı kaldırıp uçağa kitlenir ve bum...